Bu Blogda Ara

22.08.2007

Web sayfasının başarısı onu Microsoft’a götürdü


Nazan Kurt, Microsoft Redmond'ta çalışan 150 Türk’ten biri. Henüz 27 yaşında. İzmir Seferihisar’da büyüyen Kurt, 5.5 yıl önce henüz üniversitede okurken, hem de hiç aklında yokken Microsoft Amerika'dan iş teklifi almış. Onu MS’e taşıyan öyküsü ise yine bilgisayar ve internetten geçiyor. Kurt'la MS'e gidiş öyküsü, aldığı eğitimler ve şu andaki göreviyle ilgili konuştuk.




(Nazan Kurt'u microsofta götüren başarıyı -web sayfamı görmüşler. Bahsettiğim birkaç projemi beğenmişler- gördükten sonra Melih Arat'ın yazınını tekrar şiddetle tavsiye ediyorum- Eğitimliyim, ama iş bulamıyorum, neden? )


Web sayfasının başarısı onu Microsoft’a götürdü
Şirkete giriş öykünüz nedir?
Aslında ben başvurmadım. Aklımda akademisyenlik vardı o yıllarda. Hacettepe Bilgisayar Mühendisliği bölümünde okuyordum. Okulumun da son yılıydı. Microsoft İnsan Kaynakları'ndan web sayfamı görmüşler. Bahsettiğim birkaç projemi beğenmişler. Benimle “Microsoft'a başvurmayı düşünür müsün” diye iletişime geçtiler. Ben de “niye olmasın” dedim.
Yaptığınız işi anlatır mısınız?
Windows Networking and Devices (Windows Bilgisayar Ağları ve Aygıtları) grubunda, network adapter driver'ları yani ağ kart sürücüleri ve Windows'un bu sürücülere sağladığı ara yüz (NDIS) üzerinde çalışıyorum. Kablolu ve kablosuz ağ kart sürücüleri için yazılım modelleri, örnek sürücüler ve ağ kart üreticilerinin "Windows'a uyumludur" logosu alabilmeleri için logo programları geliştiriyorum. 5.5 yıldır MS'deyim.
MS'de çalışan Türkler en çok çalışma ortamının rahatlığından memnun. Saatlerin esnekliği ve bunlar gibi. Peki siz en çok neyi beğeniyorsunuz. Ya da MS'de en çok hoşunuza giden şey nedir?
İş ortamı oldukça rahat. 5 gün, günde 9 saat çalışıyorum. İşini iyi yaptıktan sonra, çalışma saatleri, kurallar oldukça esnek. Bazı günler evden çalışmak mümkün. Herkesin birbirine saygı duyduğu güzel bir ortam var. Kampusta herkes çok farklı. Yerel kıyafetiyle bir Hintliyi, ya da Çinli'yi görmek sıradan. Kafeteryada Meksika'dan Uzakdoğu'ya, Ortadoğu'dan Hindistan'a değişik ülkelerin yemekleri bulunabiliyor. Vejetaryen, helal, koşer, diyet yiyeceklere kadar her şey düşünülmüş. Bisikletle gelenler için duş, öğle saatlerinde spor yapabilecekleri alanlardan kitap ya da örgü kulübüne, sinevizyona salon tahsis etmeye dek değişik ihtiyaç ve hobileri destekleyen olanaklar mevcut.
AMAC VERiMi ARTIRMAK

Niçin bu kadar çok olanaklar sunuyorlar sizce?
Kampus ve kurallar, çalışanların en verimli olmalarını sağlamak, potansiyellerini en iyi ortaya çıkarmak üzerine düzenlenmiş. Çok farklı profillerden çalışanları birleştirici, kuşatıcı bir ortam. Bu yüzden insanlar buraya çabuk alışıyor ve benimsiyor. Microsoft huzurlu, rahat, destekleyici bir çalışma ortamını sağlıyor, çalışanlar da yaptığı iş konusunda çok azimli. Zaten işini sevmeden, işini çok seven bunca kişiyle rekabet edebilmek çok zor. Bunu ilk başta söylüyorlar. O yüzden herkes ilgisini çekecek bir alanda çalışmaya yönlendiriliyor. Şirket içi grup değiştirme teşvik ediliyor.
Bireysel sorumluluk
MICROSOFT’ta genelde tek kişilik odalarda çalışılıyor. Başınızda çalışıp çalışmadığınızı kontrol eden kimse yok. Yıllık performans değerlendirmesi için kendiniz grubunuzun hedefleriyle paralel hedefler belirliyorsunuz. Yıl içerisinde bu hedefler düzenli olarak gözden geçiriliyor. Kariyerinizde ilerleme bu hedefleri ne kadar isabetli belirleyip ne kadar aştığınıza bağlı.
Ne oralıyız ne buralı

Amerika'da olmaktan mutlu musunuz?
Burada çok mutluyuz ama Türkiye'yi çok özlüyoruz. Hiçbir yerin memleketin yerini tutması mümkün değil. Öte yandan ilk geldiğimizde, sadece Türkiye'yi özlüyorduk, dönsek geride bırakacağımız çok bir şey yoktu. Zamanla burada da sevdiğimiz şeyler olmaya başladı. Örneğin burada lahmacunu kebabı özlüyoruz. Bir gün dönsek, Krispy Kreme'nin doughnot'ini, buranın makarnasını özleriz. İnsan yıllar geçtikçe arada kalıyor. Hem oraya hem buraya ait oluyor biraz ve ne tam olarak buralı oluyor ne de eskisi gibi Türkiyeli. Çünkü Türkiye değişirken o değişikliklerin parçası olamıyor uzaktan.

Peki size göre Microsoft'ta Türklere yaklaşım nasıl? Hiç olumsuz bir tepki gördünüz mü ?
Öncelikle şunu belirteyim, olumsuz ayrımcılık yapmak işten atılma sebebi. Türklerin bıraktıkları iyi bir izlenim var: İngilizcesi anlaşılır ve işini iyi yapan... Bu olumlu yaklaşım sağlıyor. Bir de grubumdaki çok sayıda Amerikalı Türkiye'yi ziyaret etmiş. Güzel anıları var. Genelde hayatlarının bir zamanında bir Türk'le karşılaşanlar veya Türkiye'yi tanıyanlar olumlu yaklaşıyorlar.
Microsoft’ta iş ve hayat dengesi
Nazan Kurt, iş dışındaki günlük yaşamını şu sözlerle anlatıyor:
“Benim için de Microsoft için de iş/hayat dengesi çok önemli. Hafta sonu ve akşamlarımı eşimle ve arkadaşlarımla geçiriyorum. İşten sonra bahçeyle ilgileniyorum. Haftada bir kere arkadaşlarla yüzmeye gidiyoruz. Burada doğa çok güzel. Eşimle mutlaka her hafta sonu bir yere yürüyüşe/trekking'e gidiyoruz. Bunun dışında hava müsaitse arkadaşlarla piknik, çadır kampı, çilek, lavanta, lale festivallerine ya da kültürel etkinliklere gidiyoruz. 3 günlük tatil bulursak da Kanada ve ABD'nin diğer eyaletlerindeki arkadaşlarımızı ziyaret ediyoruz. Gerek doğal güzellikler, gerek çok sayıdaki kültürel etkinlikler işin stresini kolayca unutturuyor. Daha çok Türklerle görüşsek de her milletten arkadaşımız var."
MS’te sosyal olmak şart
MS’de çalışanlar sandığımız gibi, işten başka bir şey düşünmeyen, hayata tek bir çerçeveden bakan insanlar değil. Zeki, esprili ve eğlenceli kişilikleri onların ne kadar sosyal olduğunun da göstergesi. Çünkü MS’de hedef “hayatı kolaylaştırmak için yaratmak”. Ve onlara göre de bu ancak her yönüyle hayatın içinde olan kişilerle olur.
Dünyanın en büyük fitness kulübü
SEATTLE aynı İstanbul’a benziyor. Avrupa yakası, Anadolu yakası gibi. İki tane köprümüz de var. Biz onların birini Boğaz birini FSM diye adlandırıyoruz. Bizin Avrupa yakası dediğimiz taraf aynı İstanbul’un Avrupa yakası gibi iş alanları var gökdelenler var. Anadolu yakası tam tersi ormanlık. Aynı filmlerde gördüğünüz gibi iki katlı evlerin olduğu o tarz bir yer. İşte MS’de öyle bir yerde. Çok güzel bir kampusumuz var. Dünyanın en büyük fitness kulübü MS kampusunun hemen yanı başında. Tüm MS elemanları ücretsiz olarak kullanabiliyor. Kampus içinde futbol, voleybol ve plaj voleybolu sahalarımız var. Ve bunları kullanmaya vaktimiz oluyor.
Nasıl yani. Tüm işleri bitirip, bu imkanlardan yararlanmaya vakit bulabiliyor musunuz?
Evet, Çünkü MS’de insanlar proje bazlı çalışıyorlar. Projeler arasında 1 haftalık, 10 günlük daha az yoğun zamanlar oluyor. Seattle, yaşam standartları bakımından dünyada ilk beşin içinde . Seattle aynı zamanda Amerika’nın en zengin şehirlerinden biri. Amerikalıların en çok ettikleri muhabbet ise sabah koşu bandında 10 mili kaç dakikada koştukları. Yani ‘ay sonunu nasıl getiririm’ gibi hayatlarında dert edinecekleri hiçbir şey yok

Eğitimliyim, ama iş bulamıyorum, neden?

İstanbul Üniversitesini bitirmiş, İngilizce biliyor, ama iş bulamıyor. New York’ta üniversite okumuş, Boston’da mastır yapmış, ABD’de üç yıl çalışmış, ama Türkiye’de iş bulamıyor. Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirmiş, askerliğini yapmış, beş yıl çalıştığı iş yerinden ayrılmış, ama iş bulamıyor. Liseyi bitirmiş, bilgisayar kursuna gitmiş, programcılık öğrenmiş, ama iş bulamıyor.
İyi eğitimli ve yetenekli olmak tek başına iş bulmaya yeter mi? Bu eğitimleri almış ve yetenekli insanlara soracak olursanız “yeterli olmalı”; ama iş bulamadıklarına göre yaşamın bu soruya verdiği cevap “hayır”.

Bir makine parçacısı düşünün. Bu makine parçacısının deposunda beş yüz tane birbirinin aynı çark var. Çarklar mükemmel üretilmiş; birinci kalite, hatasız ve on yıl garantili. Ne var ki, ayda bir müşteri geliyor ve çarklardan birine talip oluyor, alıp gidiyor. Diğer çarklar, bütün kalitelerine rağmen rafta beklemeye devam ediyorlar. Çarkı satın alan müşterinin bir ihtiyacı, bir projesi var. Bu projede kullanmak üzere, çarkı satın alıyor. Şirketler, operasyonlarını sürdürmek, geliştirmek ya da operasyonlarını yeni projelerle çeşitlendirmek için yeni parça ve eleman alırlar. Bu anlamda makinelerin depoda bekleyen parçaları kendi kaderlerini tayin edemiyorlar. Ne zaman bir şirketin bir projesi var, o zaman bir parça satın almak istiyor. Rafta bekleyen parçalardan da onlarca, yüzlerce olduğu için çalışma şansı sadece birine gülüyor. Neyse ki, insanlar çarklar ya da diğer makine parçaları gibi değil. Düşünebiliyor, eyleme geçebiliyor.

Çalışacak bir proje bulamıyorsanız, siz bir tane geliştirin.”

İsmail, üniversiteyi bitirip İstanbul’daki evine döndükten sonra epeyce bir iş aradı ve bulamadı. Bir ara evlerini taşıdılar; İsmail taşınma sırasında eşyaları önceden paketleyebilmek için bakkallardan ya da dükkanlardan karton koli aradı, ama bulamadı. Bir şekilde taşındıktan sonra düşündü ki, taşınırken birçok insan koli almaya ihtiyaç duyuyor, ama bulamıyor. İsmail, karton koli üreticilerine sunulmak üzere, perakende koli satış projesi hazırladı. Proje, kolilerin İnternet üzerinden, kolilerle birlikte kolilerin içine konulan köpük (beyaz plastik türevi malzeme) satışını içeriyordu. Ayrıca gazetelerde nakliyeci ilanlarının verildiği bölümler vardı, oralara da “taşıma kolisi” ilanı verilecekti. Böylece fabrikalara tanesi bir milyondan satılan koliler, koli başına üç milyon ödemeye razı taşınacak insanlara satılabilecekti. Bu projeyi iki koli üreticisine götürdü. İkincisi, kendisini hemen işe aldı.

Sağa sola özgeçmiş gönderip üç bin kişinin özgeçmişi arasında beklemektense geliştirdiğimiz birkaç proje için ortak aramak üzere şirket ya da kişilerle görüşebiliriz. Çok iyi eğitimli ya da sadece eğitimli insanların iş bulmalarına yardım edecek temel unsurlardan biri projeye sahip olmaktır. Hayalindeki projeyle ilgili bir web sitesi yapabilirler. Bir kartvizit bastırabilirler. Bu projeyle ilgili şirketleri ya da şirket yöneticilerini arayarak randevu alabilirler. Gelişecek tanıdık ağı ve bağlantılar, kişiye kendiliğinden bir iş getirebilir.

Şirketler, insanları ellerindeki sertifikalar için değil, bilgi, uzmanlık ve yetenekleri için işe alırlar. Bununla birlikte, bilgi, uzmanlık ve yetenek belirli bir proje içinde değer kazanır. Onlar sizi bir proje için çağırmıyorsa, siz onlara bir proje götürün.

İşe girmenin en garantili yolu, beş şirket seçip onlara maliyetlerini düşürecek ya da satışlarını artıracak (en az 20 sayfalık) projeler hazırlamaktır. Bu projeleri de insan kaynakları müdürlerine değil, genel müdürlere gönderin.

Mühendis zekâsı

Mühendis mantığı diye bir şey olduğu kabul edilir ve bazen mühendisler yaklaşımlarından ötürü eleştirilirler; bazen de övülürler.

Eğer eleştiriliyorsa, "İşte mühendis kafası" denir; övülüyorlarsa "İşte mühendis zekası" denir. İşi zeka kısmından ele alarak bir iki mühendis fıkrası paylaşacağım, hepimize biraz bulaşsın diye...

Bir öğretmen, bir doktor ve bir mühendis golf sahasının kenarında, sahanın boşalmasını beklemektedirler.
Mühendis: "Bu adamlar ne yapıyor böyle, 15 dakika önce bitirip sahadan çıkmaları gerekirdi." Doktor: "Bilmiyorum, ama yaptıkları büyük bir terbiyesizlik."
Öğretmen: " Üstelik çok isabetsiz oynuyorlar. Vurdukları hiçbir top deliğe girmiyor.

İşte görevli geliyor, onunla konuşalım."
Görevli: "Kusura bakmayın. Sahadakiler, kör itfaiyeciler. Kulübümüzde geçen sene çıkan yangındaki dumandan gözlerini kaybettiler. Bu yüzden istedikleri zaman burada ücretsiz oynamalarına izin veriyoruz."
Öğretmen: "Ne kadar üzücü, eğer çocukları varsa onlara ücretsiz ders verebilirim."
Doktor: "Çok güzel bir fikir, ben de hastanedeki doktor arkadaşlarla konuşup onlar için bir şeyler yapabilir miyiz diye bakacağım."
Mühendis: "Bu adamlar gündüz değil de, neden geceleri oynamıyorlar?"

Basit bir bakış açısı değişikliği sonuçları olduğu gibi değiştirebiliyor.

Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir mühendise bir kırmızı top verip bunun hacmini nasıl bulacaklarını sormuşlar. Matematikçi, bir mezura ile etrafını ölçüp, çevre uzunluğundan hareket ederek formülle yarıçapını hesapladıktan sonra diğer bir formülle yarıçapından hacmini bulacağını söylemiş. Fizikçi ise topu suya batırıp yer değiştiren suyun hacmini ölçerek topun hacmini bulabileceğini söylemiş. Top son olarak mühendisin eline verilmiş, mühendis topu şöyle biraz çevirip bakmış ve sonra, "Bana kırmızı toplar katalogunu bulun." demiş.

Bazen sorunların çözümü yazılı olarak bir yerlerde duruyor olabilir. Bilgiye erişip bakmak öncelikli olabilir.

Adamın biri bir gün yolda giderken bir kurbağa görür ve kurbağa dile gelir:
- Ben aslında bir insanım, eğer beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim." Adam kurbağayı eline alır ve cebine koyar. Kurbağa tekrar dile gelir:
- Eğer beni öpersen çok güzel bir prenses olacağım ve seninle evlenmeye hazırım.
Adam kurbağayı cebinden çıkarır, şöyle bir bakar ve gülümseyerek yeniden cebine koyar.
Kurbağa yalvarmaya başlar
- Eğer beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle evlenirim.
Adam tekrar kurbağayı çıkarır, şöyle bir bakar ve gülümseyerek cebine koyar.
Sonunda kurbağa dayanamaz:
- Senin neyin var? Sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen seninle evleneceğimi söyledim. Neden beni öpmüyorsun?
Sonunda adam konuşur.
- Bak, ben bir mühendisim. Kızlarla uğraşacak vaktim yok, fakat konuşan bir kurbağa çok ilginç geliyor.

Gerçekten de evleniyoruz; çocuk yapıyoruz; dünya işlerine karışıyoruz. Bu dünyadaki birçok ilginç şeyi de bu sırada ıskalıyoruz. Dünya tarihi, aşkların, evliliklerin ya da yapılan çocukların tarihi değil, bir şey bulan ve bir şey yapan insanların tarihi.

Dünyadaki ilginç şeyleri ıskalamamanız dileğiyle.

8.08.2007

java ile exe dosyalarını çalıştırmak

java uygulaması içinden bir exe dosyasını çalıştırmak için aşağıdaki uygulamayı kullanabiliriz.
( How to run exe file from inside java )

public class X
{
public static void main(String args[])
{
Runtime r = Runtime.getRuntime();
Process p = null;
try

{
p = r.exec("C:\\WINDOWS\\system32\\calc");
System.out.print("çalıştı");
}
catch(Exception e)
{
System.out.print("çalışmadı");
}
}
}


not: açıklamalar daha sonra : )